“İHKİB’i 200 Kişilik Ortak Akılla Yönetmeye Talibiz”
Röportaj: Dilek Hayırlı
İHKİB Başkan Adayı Timur Bozdemir, 20 yıllık tekstil tecrübesi ve ekonomist bakış açısıyla sektörde köklü bir dönüşüm hedefliyor. Bozdemir, “90 dolarlık ürünü 20 dolara satmak yerine değer odaklı bir strateji kurmalıyız. Her üyenin söz hakkı olacağı, şeffaf, katılımcı ve ortak akılla yönetilen bir İHKİB hayal ediyoruz.” diyor.
Yaklaşık 20 yıldır tekstil sektöründe aktif rol üstlenen ve ekonomist kimliği ile de dikkat çeken Timur Bozdemir, bu dönem İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) başkanlığına aday oldu. Şeffaf bir denetim sistemi, katılımcı yönetişim ve adil bir seçim düzeni için yola çıkan Bozdemir; “İHKİB gibi büyük bir yapıyı, sadece birkaç kişiyle değil, 200 kişilik geniş bir ortak akıl ekibiyle yönetmeliyiz.” diye konuşuyor. İHKİB Başkan Adayı Timur Bozdemir ile adaylık süreci ve projeleri üzerine konuştuk.
Timur Bey sizi ekonomist kimliğiniz ve vizyoner bakış açınızla tanıyoruz. Ancak bu noktaya gelene kadar nasıl bir yolculuk yaşadınız?
1974 Malatya doğumluyum, İstanbul’da büyüdüm. Evli ve üç çocuk babasıyım. İş hayatıma banka müfettişi olarak başladım, ardından reel sektörde yöneticilik yaptım. Yaklaşık 20 yıldır tekstil sektörünün içindeyim ve aynı zamanda turizm alanında da faaliyet gösteriyorum. Tekstili seviyorum çünkü bir ürün ortaya koymak, sonucunu görmek ve bunun işe yaradığını bilmek bana büyük mutluluk veriyor. Bilim ve pratiği birlikte yürütme imkânı sunduğu için tekstil benim için doğru alan. Piyasadaki zorluklara rağmen tekstili bırakmayı düşünmüyorum.
Bir dış ticaret firmanız var. Tekstil ihracatı yapıyorsunuz. Portföyünüzde ne tür ürünler var? Hangi ülkelere ihracat gerçekleştiriyorsunuz?
Ürün portföyümüzün merkezinde kadın dış giyim yer alıyor ve bu alandaki uzmanlığımızı korumaya özen gösteriyoruz. Bugün yaklaşık 25 ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz. Avrupa ağırlıklı bir ihracat ağımız olmakla birlikte, Amerika bizim stratejik hedef pazarımız. New York’ta kendi ofisimizin bulunması, bu pazara yönelik stratejik bir çalışma yürütmemizi sağlıyor. ABD’nin 350 milyonluk, Kanada ve Güney Amerika dâhil toplam 500 milyonluk geniş ve güçlü bir pazar potansiyeli var, biz de bu pazara odaklanıyoruz.
Türkiye’de artan maliyetler nedeniyle kitlesel üretimden uzaklaşılıyor; biz de kârlılığı korumak için daha teknik ve özellikli kumaşlarla hazırlanan ürünlere yöneliyoruz. Kendi tesislerimizin yanı sıra fason üretim de yapıyoruz. Kesim, nakış, dijital baskı, dikim, paketleme ve ihracat prosedürlerinin tamamı firmamızın kendi kontrol mekanizması içinde yönetiliyor. Böylece kaliteyi koruyor ve müşterilerimize hızlı, esnek çözümler sunuyoruz.
İHKİB başkanlığına aday olmaya nasıl karar verdiniz?
Bir önceki dönemde yönetim kurulu üyesiydim. Ancak pratikte yönetim kurulunun da denetim kurulunun da işlemediğini gördüm. Beş arkadaşımızla birlikte yönetimden ayrıldık. Yine o arkadaşlarımın ısrarıyla bu dönem aday oldum.
“Doğru Kararların Alınması İçin Ortak Akla İhtiyaç Var”
Adaylık sürecinizde “birlikte düşünme” çağrısı yapıyorsunuz. Başkan seçilirseniz nasıl bir yönetim şekliniz olacak?
İHKİB gibi büyük bir kurumun sadece yönetim kurulu tarafından yönetilmesi teknik olarak mümkün değil. Zaten mevzuat da çalışma komitelerine dışarıdan sektör temsilcilerinin ve sivil katılımın dâhil olmasına imkân tanıyor. Bu nedenle ben “bir başkan değil, bir yönetim grubu seçelim” çağrısı yapıyorum. Çünkü doğru kararların alınabilmesi için ortak akla, çok sesliliğe ve katılımcı yönetişime ihtiyaç var.
Sivil toplumda tek kişinin aklının herkesten üstün olamayacağı açık. Bu yüzden komitelerimizi sektörün içinden ve sivil hayattan arkadaşlarımızla güçlendireceğiz. Yönetim kurulu, kanunun belirlediği şekilde olacak, ancak her kurulun altında aktif çalışan bir komite bulunacak. Böylece iki kişiyle değil, yaklaşık 200 kişilik geniş bir ekiple karar süreçlerini yürüterek daha sağlıklı ve kapsayıcı bir yönetim anlayışı oluşturacağız.
Yönetimde şeffaflığı sağlamak adına ne tür adımlar atacaksınız?
Bizim yönetimimizde tam şeffaflık sağlanacak. Toplantılarımızda bağımsız denetçilerin yer almasını, sadece resmi denetim kurulunun değil dışarıdan uzmanların da her ay rapor hazırlamasını istiyoruz. Biz şeffaflığın tamamen sağlandığı bir düzen kurmakta kararlıyız.
“Bir Kuruşluk İhracat Yapanın da Oy Hakkı Olmalı”
“Bir kuruş ihracat yapanın da oy hakkı olmalı” diyorsunuz. Bunu söyleme nedeniniz neydi?
Memleketimin bir atasözü var. Kıratla yatan ya huyundan ya suyundan. Evet, biz bir şeyi doğru yaparsak, çevremizde bizimle birlikte olan arkadaşlar da ya huyumuzdan ya suyumuzdan kapacaklar. Bizim iddiamız basit: Bir firma ihracat yapıp İHKİB’e ödeme yapıyorsa, yönetimde söz hakkı olmalı. Şu an 24 bin üyesi olan İHKİB’de oy kullanabilen sadece 2 bin 500 firma var. Bir firma ihracat yaparken birliğe zorunlu olarak ödeme yapıyorsa, yönetimi belirleme hakkı da olmalı. Bugünkü sistemde 35 bin doların altında ihracat yapanlar “ihracatçı sayılmıyor” ama yine de aidat alınıyor. Bu ciddi bir çelişki. Ayrıca oy kullanma süreci karmaşık ve gereksiz bürokrasiye bağlı. Üyenin kaydı zaten var, neden belge göstermesi gerekiyor? Ülke seçimlerinde kimlik kartıyla oy kullanıyoruz; ihracatçı birliklerinde neden bunu yapamıyoruz? Biz bunu değiştireceğiz: Seçim günü kimliğiyle gelen herkes oyunu kullanacak.
Aktif bir şekilde sahada olduğunuzu görüyorum. Seçime nasıl hazırlanıyorsunuz?
Sahada 50 kişilik ekibimizle sürekli firma ziyaretleri yapıyoruz. Firmalarımızın sorunlarını dinliyor, birlikte çözüm üretmeye çalışıyoruz. Ayrıca her cumartesi günü Merter’deki Sentez İş Merkezi’nde sektör paydaşlarımızla buluşuyoruz. Kapımız herkese açık, tüm sektör temsilcilerimizi de toplantılarımıza bekliyoruz.
Bir röportajınızda “90 dolarlık ürünü 20 dolara satıyoruz” demiştiniz. Sizce bu tabloyu tersine çevirmek için üretim odaklı değil, değer odaklı bir strateji nasıl kurulabilir?
“90 dolarlık ürünü 20 dolara satma sorununu aşmak için üretim değil, değer odaklı bir strateji kurmamız gerektiğine inanıyorum. Bunun yolu da güçlü bir Made in Türkiye markası oluşturmaktan geçiyor. Yıllarca ‘Alman malı’ ya da ‘ithal mal’ kaliteyle özdeşleşti; artık kendi ülkemizin adını kaliteye dönüştürmemiz gerekiyor.
Hazır giyimde bunu yapabilecek çok önemli avantajlarımız var. Zengin kültürümüz, hoşgörümüz, misafirperverliğimiz, çok kültürlü yapımız ve Efes’ten Kapadokya’ya kadar dünyada eşi olmayan değerlerimiz ürünlere büyük bir hikâye katıyor. Biz bu unsurları tasarımlarımızla birleştirdiğimizde sadece bir ürün değil, bir duygu, bir anı, bir değer satmış oluyoruz. Böylece ürünün gerçek değeri de artıyor. Bu yüzden Made in Türkiye markasına özellikle yatırım yapacağız.”
“Sektörün 2–3 Yıl İçinde Yeniden Nefes Almaya Başlayacağını Düşünüyorum”
Türk hazır giyim sektörü, küresel rekabetin en sert hissedildiği alanlardan biri. Bugün itibarıyla sizce sektörün temel “yapısal” problemi nedir? (Fiyat baskısı, finansmana erişim, üretim kalitesi, markalaşma vb.)
Bence sektörün en büyük problemlerimden biri; yasal altyapının yetersizliği. İş kanunu ve merkez bankası politikaları gibi bazı mevzuatlar güncellenmeden Türkiye’nin hazır giyimde güçlenmesi mümkün değil. Bir başka problemde; hedef pazar stratejilerinin eksikliği. Amerika, Avrupa, Asya veya Afrika’ya satış, milli politika olarak ele alınmalı. İhracatçılar, ülkeye net sermaye girişi sağladıkları için diğer sektörlerden ayrıştırılmalı ve finansmana erişimleri bu çerçevede yeniden düzenlenmeli. Mevcut araçlar, örneğin Eximbank, etkin kullanılmalı ve gereksiz yük yaratılmamalı. Eximbank yeterli fon aktarılamazken, Türk Ticaret Bankası gibi çalışmayan ve sadece operasyonel gider yaratan bir ikinci bankaya şu anda ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. Bu bankanın yükü ihracatçı birliklerinin üzerinde, ihracatçı birliklerinin de bence böyle bir yükü kaldırmaya mecali yok.
Peki bu son bir iki yıllık tekstil sektörünün geldiği durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Buradan bir geri dönüş mümkün mü? Toparlanma olur mu? Bununla ilgili sizin öngörüleriniz nelerdir?
Her kötü durumdan toparlanma mümkündür. Bunu Cumhuriyet’in kuruluşundan biliyoruz; Atatürk ve arkadaşları, dağıtılmış ordulara ve tüm dünyaya karşı sıfırdan bir ülke kurmayı başardılar. Tekstil sektörünü toparlamak da en az o kadar mümkün. Küçük problemleri teker teker çözerek ve makro sorunlara da yukarıdan müdahale ederek, eş zamanlı iki cepheden ilerlemek gerekiyor. İHKİB’in idari birimleri ve genişleyecek yönetim kadrosuyla bunu gerçekleştirmek mümkün. Ben, sektörün 2–3 yıl içinde yeniden nefes almaya başlayacağını düşünüyorum.
Ekonomideki son dalgalanmalar, tekstil sektöründe konkordato ilanlarının artmasına ve işsizlik oranlarının yükselmesine neden oldu. Öte yandan, pek çok üreticinin üretim tesislerini Mısır’a taşıdığı dikkat çekiyor. Bu tabloyu genel ekonomik dengeler ve sektörün geleceği açısından nasıl yorumlarsınız?
Son yıllarda tekstil sektöründe konkordato ve işsizlik artışı ile bazı üreticilerin Mısır’a yönelmesi dikkat çekiyor. Ben ve benim gibi düşünenler sesimizi duyurmaya devam ettiğimiz sürece bu kötü gidişattan korkmamıza gerek yok. Buradaki esas sorun, ülkesinde üretim yapmak isteyenlerin sessiz bırakılması. Fabrikalarını kapatıp başka ülkeye gidenler suçlu değil; suç, bu duruma sessiz kalan sistemde. Bizim görevimiz, üreticilerin karşılaştığı engelleri çözmek ve Türkiye’de üretim niyetini yeniden güçlendirmek.
Bunun için asgari ücret gibi bölgesel bazlı düzenlemeler yapılabilir, yerel altyapı ve destekler sağlanabilir. Ben İstanbul’da 1000 dolara değil ilçemde, köyümde yaşayıp 500 dolar kazanmaya razıyım diyen binlerce insan var, bu istek engellenmemeli. En basit iş Mısır’a kaymaları durdurmak ve üretim niyetini Türkiye’de canlandırmaktır. Kafelerle değil, fabrikalarla bir ülke ayakta kalır; bu gerçeği üreticiye ve sektöre tekrar anlatmalıyız.
“Başardık… Ama Çok Yorulduk”
Göreve gelirseniz, İHKİB’in yapısal dönüşümü için ilk 100 günde hangi üç somut adımı atmayı planlıyorsunuz?
Göreve gelir gelmez ilk 100 günde üç somut adım atmayı planlıyoruz: Öncelikle yasal mevzuatla ilgili tekliflerimizi sunacağız. İkinci olarak, ticaret heyetlerini yeniden yapılandırarak mümkünse 30 komiteyle çalışacağız. Üçüncü adımda ise hedef pazarlarla serbest ticaret anlaşmaları ve buluşma noktaları kurma girişimlerini başlatacağız. Ayrıca Dijital Dönüşüm Merkezi ve İstanbul Moda Akademisi’ni sektöre açacağız.
Eğer seçimi kazanırsanız, 2028 yılında geriye dönüp baktığınızda hangi cümleyi kurmak isterdiniz?
Kazanırsak 2028’de kurmak istediğim cümle; “Başardık” olur ama devamına bir cümle daha eklerim. “Başardık ama beklediğimizden çok daha fazla yorulduk.” Çünkü iş yapma niyetinde olanlar ortaya çıktığında, bazıları bu süreci yavaşlatmaya veya engellemeye çalışacak. Yine de doğru, er ya da geç yolunu bulur; suyun önüne kurulan set gibi, zamanla her engel aşılır. Ayrıca, medya ile paylaşmadığımız güçlü ve hazırlıklı bir yönetim kurulumuz var. Seçim haftasında yönetim kurulumuzu herkese tanıtacağız.





